Türkiye seçim atmosferine girerken, gerek hükümet kanadından gerekse de muhalefetten çeşitli vaatler ardı ardına sıralanıyor. Geçmişte yapılmayan ya da yapılamayan ne varsa bunların yeni dönemde yapılacağına dair sözler hükümet yetkilileri tarafından verilirken, muhalefet ise beklentilerin üzerine giderek, hayat pahalılığı başta olmak üzere geçim sıkıntısını ve paranın alım gücünün azaldığını done olarak kullanıyor.
Ülkemizde sorun yumağı öylesine büyük ve karmaşık ki, kim nerden başlayacağını bilemiyor. Aslında halkı çok yakından ilgilendiren öyle büyük problemler var ki bunların dile getirilmesi nedense kimsenin aklına gelmiyor.
Askerlik Borçlanması Yanlışı
Örneğin, insanların askerlik yaptığı döneme ait sigorta primlerinin daha sonra borçlanmak suretiyle ödenmesi yanlış bir uygulama olarak yıllardır orada duruyor. Devletine canını emanet etmiş, işini gücünü bırakarak askerlik görevine koşmuş bireylerin, bu günler boyunca sigortalı sayılması gerekirken ne yazık ki, yok farz ediliyor.
Tamamlayıcı Sağlık Sigortası Rezaleti
Bir diğer mesele ise; her gün televizyon reklamlarında duyduğumuz “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası” denilen ucube bir durum. Bir insanın sigortalı olması demek, yaşamı boyunca tüm sağlık sorunlarının devlet tarafından ücretsiz ve amasız karşılanması ve sonunda emekli olabilmesi demektir. Oysa bu öyle olmuyor. “Falanca hastalığın ilaçları SGK tarafından karşılanmıyor”, veya “Filanca ameliyat için gerekli tıbbi malzemeler yine SGK Tarafından karşılanmıyor” denilmesi ya da sigorta kapsamındaki hastanelerde hastalara SGK tarafından karşılanmayacağı bilinmesine rağmen değişik ilaçlar yazılması uygulaması.
Belediyelerin “Miş” Gibi Yapması
Yerel yönetimlerde yöneticilerin asıl işlerine değil de, yardım, konser, burs, personel alımı ve ihalelere yoğunlaşması, yaptığı parkı, serdiği asfaltı, döşediği kanalı sanki atomu parçalamayı ilk kez bulmuş gibi sunması yanlışların dansından bazıları.
Meslek Ahlakı Meselesi
Sosyal yaşantı içerisinde ise yaptığı işin ancak yüzde 20 ya da 30’unu becerebilen sözde ustaların artık sıradanlaştığını ibretle görmek mümkün. Toplumun genelinde hangi meslek olursa olsun tam anlamıyla yapılmadığı, işi biraz öğrenenlerin uzman hüviyetine büründüğünü görmek, eskilerin ahilik unsurundan en ufak kırıntıyı almadıklarının bir ispatı şeklinde.
Gazetecilerin İmla Kurallarına Uymaması
Piyasa bileşenleri bu yarım, yamalak ustalarla dolu olunca da, işinin hakkını verenlerin bir türlü öne çıkamamalarına neden olmakta. Bu durum gazetecilik mesleğinde de çok sık görülen bir olgu maalesef. Gazete okuyucularının bunca hatalı yazım, cümle düşüklüğü, anlam sapmaları arasında bocalaması da bu yüzden olsa gerek. Doğrusunu yapanların emeği görmezden gelinirken, iki cümleyi birbirine bağlayamayan, yazdığı 40 kelimelik bir paragrafta dahi 20’den fazla hata yapanların alkışlanması, desteklenmesi hatta taltif edilmesi de üniversitelerde tez konusu olabilecek bir gariplikte seyrediyor. Herhalde o kadar çok hata yapılıyor ki, bu eksik ya da yanlışlar artık normal olarak karşılanıyor olmalı.
Öğretmenlerin Tavsiye Değişikliği
Önceki yıllarda ilkokul öğretmenleri öğrencilerine bolca gazete okumasını salık verirler ve teşvik ederlerdi. Bunun yegane nedeni de gazetecilerin imla kurallarına mutlak uydukları, asla yanlışa meyil vermeyecekleri yönündeki inanıştı. Çocukların bu yazım şekillerinden faydalanması ve hem yazarken hem de okurken bunlardan istifade ederek kendilerini geliştirmelerine olan güvendi. Ancak aradan geçen yıllardan sonra bugün aynı öğretmenlerin özellikle yerel gazeteleri öğrencileri için tavsiye edeceklerini sanmıyorum. Bu sadece yazılı meteryallerde değil ayrıca da günümüzün “ruhsal uyuşturucusu” sosyal medya paylaşımlarında da görülen bir hastalık olmaya devam ediyor.
Gazeteci mi? Kazatacı mı?
Sözün özü yine eskilerin dediği gibi “Kan kusarım ama kızılcık şerbeti içtim derim” sözüne belki de yaşamda uymak gerekiyor. Ancak yaptığınız işte bir şey yapmadan çok şey yapmış gibi görünmekten kaçının. Her ne iş yaparsanız yapın, “Ben bu işin kompedanıyım” havalarından vazgeçin. Yaptığınız işi ya adam gibi yapın yada adam gibi yapanlara bırakın. Veya adam gibi öğrenin.
Tıpkı İsmail Polat kardeşimin dediği gibi; “Gazeteci olun, Kazatacı değil”